Hayat nedir? En güzeli nedir? Fütursuzca yaşanan mı yoksa
monotonlaştılıp sıkıcı hale getirilen mi? Bunların cevabını vermek
gerçekten çok zor. Çevremizde bir takım insanlar var. Hayatı anlamaya çalışan,
yaşamaktan sıkılan, dertlere boğulmuş, içindeki bazı hisleri bastıran ve
böyle kendini ispatlamaya çalışan ve örnekler gitgide artabilir.
Herkesin aynı olmadığını biliyoruz. Fakat bilmediğimiz şu: Neden? Bu
hayatta neiçin varız, amacımız ne? Eviyle işi arasında mekik dokuyan bir
adam/kadın olmak mı? Yoksa kendini üstün göstermek için veya kolay
lokma olmadığını ispatlamak için sert görünen bir insan olmak mı? Bazı
insanların kabullenemediği veya korktuğu şeyler vardır. En basiti,
eşcinsellik. Bir eşcinseli eşcinsel olduğu için öldürmek Nefret Suçu'na
girer, ama eşcinsel sandığı için öldürmek nedir peki? Tarifi zor.
Kabullenemediği hisleriyle bir baba görüyoruz. Veya kabullenmek
isteyipte başaramadığı. Düşünün. Oğlunun eşcinsel olduğunu sanıp acı çeken ve bunu
dışa vurup canlar yakan acımasız biri. (Toplumuzda böyle tipler vardır
ve hep var olacaktır. Kusura bakmayın ben bu tiplere insan demiyorum.)
Ve bir çocuk... Annesi takıntılı, babasından ise yeteri sevgiyi
görememiş ve bu yüzden psikolojisi bozulmuş bir çocuk. Ve bir aile...
Sıkıntı yaşamına katlanan bir adam ve kadın. Ailesinden şikayetçi liseli
bir kız.Hayat onları bir şekilde yanyana getirdi, hemde hiç
unutamayacakları bir biçimde. Bazı yanlışlıklar oldu hayatlarında ve
tabi yanlış anlaşılmalar... Tabii bu değişikliğin en önemli etkeni
sıradanlıktan sıyrılmaya çalışan küçük bir liseli kız oldu... Angela. Hayattaki karmaşıklıkların suçlusu biziz belki de? İyisiyle
kötüsüyle bir şekilde yaşanır gider. Ama önemli olan şudur ki, ister iyi
ister kötü olsun hayatı ölçülü yaşamak gerekir. İnsanların zaaflarına
yenilmemesi, veya kendini gerektiğinden fazla kasmaması. Sizden
istediğim bir şey var, bu filme tek bir taraftan bakmayın. Onları
anlamaya çalışın ki göreceksiniz neyin doğru neyin yanlış olduğunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder